Çözüm süreci ne kadar mümkün?

Türkiye’nin kuruluşuyla ortaya çıkan iki temel toplumsal gerilimden biri muhafazakârların Kemalist din doktrini ile yüzleşmesi ve hesaplaşması diğeri ise Kürtlerin yine Kemalist Türklük tanımı ile yüzleşmesi ve hesaplaşması idi.

Hesaplaşma hem bir mahsuplaşma hem karşılıklı helalleşme hem normalleşme hem de ortak bir gelecek tasavvuru içerirse anlam ifade ediyor. Yoksa kapanmamış defterler kapaklarının tekrar açılacağı zamanı beklemeye devam ediyor.

Muhafazakârların yaşadığı süreç ortak bir gelecek tasavvuru kurma aşamasına kadar fena gitmedi aslında. Ancak sonunda temize çekilen kasa defterinde bu sefer alacaklıların borçlu, borçluların alacaklı olduğu yeni bir dengesizlik ortaya çıktı.

Üstelik muhafazakârlar elde ettikleri ile tatmin olmuş da değiller. Kendilerinin inançları ve kuruluş aşamasındaki toplumsal mühendisliğin artçı çokları sebebiyle dışlandıkları devlet kurumları ve sosyal yapılar hala fethedilmesi gereken hedefler olarak duruyor.

Eskiden kendilerinin adil bir şekilde yer almalarının imkânsız olduğu yapılarda şimdi farklı kimliklere alan tanımamak genel pratik haline gelmiş durumda. Türkiye’deki hâkim muhafazakâr siyasete demokratik var oluş, çoğulcu paylaşım yetmiyor.

Muhafazakârların kör topal da olsa yaşadıkları fakat nihayetinde beklenmedik bir formatta sönümlenmekte olan iktidar kavgasını Kürtler ise hiç başaramadı.

Belki de bunun temel sebebi İslamcılar sistem içerisinde siyasal bir mücadeleyi tercih ederken Kürt hareketinin silahı bir alternatif mücadele aracı olarak benimsemesi idi.

Yaşanan acılara rağmen AK Parti döneminde demokratik açılım süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ya da Çözüm Süreci adları ile yaşanan dönüşüm Türkiye için büyük bir tecrübe ve şanstı.

Neden olup olmadığı çok tartışıldı ama hem derin bir ihtiyaca karşılık geliyordu hem de demokratik geleneklerin ve çoğulcu tecrübenin yok denecek kadar zayıf olduğu bir coğrafyada modern devlet inşa süreçlerinin sebep olduğu bir travma ile yüzleşme anlamında büyük bir tecrübe idi.

Sadece siyasi olarak değil toplumsal olarak da ciddi cesaret isteyen bu süreç başarısızlıkla sonuçlansa da bugün hala yeni bir çözüm sürecinden bahsediliyor olması, bunun imkanlarının tartışılması önemli.
Bu gündem hem ihtiyacın olduğu yerde durduğunu gösteriyor hem de önceki tecrübenin öğrettikleri üzerinden yürünebilecek bir yolun varlığını.

Ancak Leyla Zana’nın, Ahmet Türk’ün, Selahattin Demirtaş’ın birbirinden bağımsız, farklı bağlamlarda yapılmış açıklamaları üzerinden yeni bir çözüm sürecinden bahsetmek iyi niyetli bir beklentiden öte anlam taşımıyor.

2009’la başlayan süreçte Türkiye’nin ekonomik olarak cumhuriyet tarihinin en iyi dönemlerinden birini yaşıyor olması, tek parti iktidarının varlığı, AK Parti kadrolarının çözüm yönündeki sahici niyeti, jeopolitik dengelerin imkân tanıması, demokratikleşme ile birlikte PKK’nın varlığının sorgulanır hale gelmesi ile böylesi bir çaba mümkün hale geldi.

Bugün o zamanlar mevcut olan şartların hiçbiri yok. Son yüzyılın en keskin travmalarından birinin hal yoluna konulmasını bir kenara bırakın ülke ekonomik ve sosyal anlamda tam bir ayakta kalma mücadelesinden geçiyor. Mevcudu korumak bile neredeyse başarı haline geldi.

Erdoğan’ın demokratik siyaset yollarını tıkama çabası, ekonominin diplerde seyretmesi, göçmen sorunu ile siyaset kurumunun yüzleşememesi, komşu coğrafyaların sürekli tehdit ve risk üretmesi, iktidarın kimlik siyaseti sonucu hoşgörü eşiklerinin aşınması gibi onlarca başlık herhangi bir normalleşme sürecini imkânsız hale getiriyor.

Üstüne de Kürt siyaseti böyle bir süreci taşıyabilecek ne akla ne potansiyele ne aktörlere ne de vizyona sahip. PKK’nın yabancı güçler için raf ömrünü uzatmak amacıyla her türlü taşeronluğa soyunması ve Türkiye gerçeğinden kopmasının da etkisi ile masanın Kürt tarafında yapıcı bir muhatap bulmak neredeyse imkânsız.

Kürtlerin şiddete mesafe koyması Kürt kimliklerinden uzaklaştıkları anlamına gelmiyor tam tersi etnik önceliklerini daha da ciddiye alıyorlar. DEM Parti’nin örgütün iradesi ile kendisini ayrıştırması ne kadar öncelik ise devletin ve toplumun kalanının da Kürtlerdeki bu dönüşümü anlaması ve örgüt ile toplum arasında oluşmaya başlayan mesafeyi görmesi gerekiyor.

Devletin Kürt meselesini çözmeden güvenlik araçları ile yönetebilmesi ve var olan sorunu sürdürülebilir bir modus vivendiye indirgemesi yaranın kapandığı anlamına gelmiyor.

Ama tedavi süreci için kısa vadede bir hareket beklemek de gerçekçi değil.

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum
  • Okur / 24 Mart 2024 00:49

    Osman hocam kürtlerde böyle bir aktör, potansiyel, akıl, vizyon yok demişsin. Sizde varsa 100 yıldır neredeydiniz? Niye çözmediniz diye sormazlar mı? Hakaretamiz cümleleri size yakıştıramadım.

    Yanıtla (2) (1)
  • Düşünen / 23 Mart 2024 06:14

    ALLAH ALLAH ne oluyor bugün karar yazarlarına
    Terör terördür, başı kesilmeli
    Ne zamandan beri terör muhatap alınır oldu

    Yanıtla (3) (5)
  • HAYRETI MUCIP / 23 Mart 2024 17:12

    E tamam da 40 seneden beri devleti ala bu belanın üstesinden gelemedi , yani başını kesemedi ; peki ne yapmak lazım o halde ?

    Yanıtla (2) (2)
  • Karar / 23 Mart 2024 23:45

    Millet Tvden ezberlemiş terör merör sabah akşam. Ahabere göre ülkenin yarısı terör merör. Sen dişe dokunur bi eleştiri yap bakim nasıl anında terorist olunuyormuş gör.

    Yanıtla (3) (1)
  • Karar / 23 Mart 2024 23:40

    Karardan bugün çok sagduyulu kaliteli yazılar çıktı tebrik etmek lazım kadroyu.

    Yanıtla (2) (0)
  • Eşref... / 23 Mart 2024 21:21

    Disiplin şart evvela..ornek,,Bir bayan gece sokağa çıkıp alt mahalleye serbestçe gidebilmeli biri suç işledi mi artık hayat ona KABUS OLMALI..sonrası kolay..

    Yanıtla (0) (0)
  • Okur / 23 Mart 2024 17:21

    Ali Bayramoğlu bu ülkenin vicdanıdır. Bu konudaki çabasını bu ülke unutmaz.

    Yanıtla (2) (2)
  • Hakikat / 23 Mart 2024 16:01

    Kürtlerin rehberi Leyla Zana ve Ahmet Türk gibi kişilere kaldıysa vay halimize. Sayacak çok isim var ama bu iki kişi değerlendirme yeter. Leyla Zana 1991 seçimlerinde meclis kürsüsünde şov yaparak gündeme geldi. Başka bir özelliği yok. Ahmet Türk 80 yaşına gelmiş, 50 senedir mecliste ya da belediyede...Bu sefer ben aday değilim demedi. Kürt Mürt bunların umurunda değil, umurlarında olsaydı yerlerini gençlere bırakırlardı. Derdi seçimden sonra Belediyeye kayyum atanmaması. Çözüm hikaye...

    Yanıtla (1) (4)
  • karar okuru / 23 Mart 2024 15:20

    CHP 90'lı yıllarda denedi eli yandı. bir daha ağzına almadı. AK parti denedi eli yandı. şimdi süt dökmüş kedi gibi davranıyor. geriye MHP kaldı bana öyle geliyor ki, bu işi MHP çözecek. örnekleri var. İsrail ile en kapsamlı anlaşmayı Erbakan yapmıştı. neden olmasın.

    Yanıtla (2) (1)
  • HAYRETI MUCIP / 23 Mart 2024 14:30

    Ben bu konudaki görüşümü Y.Ogur'un yazısındaki yorumda dile getirdim , burda tekrar etmeyeceğim.
    Hem cumhuriyetin başlangıcında hem de bu güne kadar devlet , bu sorunu ,hep geçici önlemler alarak halının altına süpürme yoluna gitmiştir, sorunu kökünden çözme cesaretini gösterememiş veya istememiştir , nasıl olsa onların çocukları emniyetteler , bu uğurda hayatını kaybetmiyorlar , kaybedenlerin ana babalarını da şehitlikle ve cennetle avutuyorlar!

    Yanıtla (3) (0)
  • yıldız / 23 Mart 2024 12:52

    Yazarın T.C nin temel kuruluş ilkeleri ile bir sorunu var. Her şey medeniyet istikametinde gelişir. AB nin prensiplerine uyan, siyasi çizgideyseniz, yazara göre ya Kemalist din veya Türklük anlayışınız var. T.C devrimleriyle aydınlanma ideallerimize sadık kalarak, medeni dünya ile at başı beraber yürümek ve modern bir devlet sahibi olmak isterseniz Kemalist, ama iran mollaları gibiyseniz, Türkiye'de liberal sağcı demokrat oluyorsunuz.

    Yanıtla (1) (2)
  • yıldız / 23 Mart 2024 12:42

    Kemalist din dokrini ve kemalist türk doktrini diye bir şey uydurmuşsunuz. T.C vatandaşlığına tıpkı Almanya'da AB de olduğu gibi Türk yurttaş diyoruz. Din hizmetlerini tüm inançlara eşit mesafede, diyanet yapsın ama sadece bir meshebe hizmet etmesin. Hizmet almak istemeyenlerde din vergisi ödemesin diyoruz. Devletin din öğretmek gibi bir görevi olmasın diyoruz.Sübyanlara okullarda dini baskı yapılmasın diyoruz. Camide,Kilisede,Havrada,Kışlada,Poliste siyasi propaganda olmasın. AB muksebatı

    Yanıtla (1) (2)
  • Nezih / 23 Mart 2024 11:05

    Osman bey, bu çözümseverliğiniz hangi hassasiyetten kaynaklanıyor? Ne diyorsunuz bu ülkeyi dilim dilim bölelim mi? Daha hala uslanmadınız mı?

    Yanıtla (2) (3)
  • Hüdavendigar / 23 Mart 2024 09:50

    Genel ve her kesimi kapsayacak bir çözüm süreci mümkündür.Rejimin çürük temellerinde ezilen insan yığınlarının gerçekçi bir helalleşme ve yüzleşmesiyle gerçekleşecek olan genel çözüm süreci sadece etnik ve dini değil,hukuki,ekonomik ve sosyal sorunların kesin ve kalıcı bir çözümü için gereklidir ki bu da bana göre yeni bir anlayış,toplumsal duruş ve anayasa ile mümkün olacaktır.Denenmiş olanı denemek bir çamura saplanma ve zaman,emek ve kan kaybı olur.

    Yanıtla (1) (0)
  • haluk d / 23 Mart 2024 05:02

    cozum sureci demek , uzun donemde Turkiyenin bolunup parcalanmasi demektir.Hendeklerin kazilmasi demektir Hendeklerin kapanmasi icin 800 sehit verdik unutmayin

    Yanıtla (3) (3)
  • Okur / 23 Mart 2024 03:24

    Çok gerçekçi,isabetli 1 değerlendirme.Ortadoğu'daki son gelişmelerle PKK,PYD'nin ABD'nin bölgedeki piyonu haline gelmesi,ABD'nin Irak,Suriye'den çıkma hazırlıklarına başladığı,terör örgütlerinin varlığının sorgulandığı bu hassas dönemde,Türkiye'deki etnikçi kesim,silahla elde edemeyeceklerini kurnazlıkla,çözüm süreci bahanesiyle kazanmaya çalışıyor. Ama yemezler!

    Yanıtla (4) (3)
  • Objektif bakış / 23 Mart 2024 01:07

    Kısa vadede çözüm hayalden ibarettir. Örgütün 1984 yılında teröre başlaması tam bir facia ve çıkmaz sokaktı. Aynı zamanda diyalog kanallarını tıkamak demektir. 2015 seçimlerinde HDP'nin 80 milletvekili çıkararak örgütün silahı/ terörü bırakması konusunda kararlı bir duruş göstermemesi, ya da o iradeye sahip olamaması treni kaçırmıştır. Umarım kendiliğinden silah bırakırlar ve bir normalleşme sağlanır ama o baronlardan böyle bir şey beklemek ihtimal dahilinde görünmüyor.

    Yanıtla (3) (1)
  • karar okuru / 23 Mart 2024 00:47

    özü: Erdoğan’ın demokratik siyaset yollarını tıkama çabası, ekonominin diplerde seyretmesi, .... gibi onlarca başlık herhangi bir normalleşme sürecini imkânsız hale getiriyor.

    Yanıtla (1) (0)